Hep düşünmüşümdür, ne isteyip ne istemediklerimiz hakkında. Evlenenler hiç istemediler de mi evlendiler? :
Tek tek çıkıp soralım her birinize, klasik cevaplardan birisi “Ben çok
şey istemiyorum ki” olur tahminimce. Hep istemediğimizi zannederek
geldik bu zamanlara. Namazında niyazında olsun yeter ama ahlâkı da
düzgün olsun. “Ahlâk” ne kadar kapsamlı bir kelime. Biraz ezberden
söylüyoruz bazı şeyleri.
Önce “ben neden istiyorum?”un cevabını bulmaya çalışalım.
İnsanlar çeşitli sebeplerle evlenebilir. Birini çok sevmiştir,
evlenmek ister, çocuğunun olmasını ister. Hormonel sebeplerle evlenmek
ister, ailesine sahip çıkmak için evlenmek ister, maddi kazanç için
evlenmek ister, prestij için evlenmek ister… Birçoğu bunları itiraf
ederek evlenmez tabii ki. Bilinçaltımız, dürtülerimiz, maddi ve manevi
ihtiyaçlarımız bir yere sürükler, götürür bizi. Bir şekilde karar alırız
ve “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” şeklinde başlangıçlar
yaparız zaman zaman.
“Niyet neyse akıbet de o olur” demişler, ne güzel söylemişler.
Niyetin ne? sorusu, neden istiyorumun sebebiyle yan yana bir cevaptır
aslında. Niyet sorgulaması yapmalıyız diye düşünüyorum. Niyet samimi
ise sonunda da samimiyet kazanıyor. Süreçler yıpratıcı olabilir ama
sonuç bağlar bizi.
İlk başta kabul etmemiz gereken şey, eşlerin birbiri için sıçrama
tahtaları olmadıklarını bilmeleridir. Para, mevki, kariyer
kazandırılabilir, kazanılabilir fakat kimse kimseye kişilik veremez.
Kişilik ham madde gibi tüm kalıplarda şekillenir ama aslı değiştirmez.
Şekillenebilir ama değiştirmez.
Hiç uzatmadan, kıvırmadan her iki tarafında kabullenmesi gereken
gerçek; acziyetimiz. Kadın ve erkek olarak kendimizi kabul etmemiz.
Kadın; korunmaya muhtaç, kırılgan, neşe verici, sıcak. Erkek; korumaya
ayarlanmış, güven merkezi, beslemeye, ihtiyaç görmeye odaklanmış.
Hepimizin hormonları, duyguları, hisleri var. Sadece düşünceden ibaret
olsak hayat çekilmez olurdu sanırım. Fabrika ayarlarımız o kadar güzel
ve muhteşem ki ne eksik ne fazla, ayarlardan biz ne kadar uzaklaşırsak o
kadar hataya düşüyoruz, yanlış yapıyoruz. Sonra da hatamızın
kefaretini ödüyoruz.
Fakat olayın realitesi en basit ve pratik, düz mantıkta olması gereken
evlenme niyeti; Yaratılışa uygun yaşamak. Ve herkes yaratılışına uygun
yaşamak hakkına sahiptir. Yaşamayınca ne olur? Boyutu ne ölçüde olursa
olsun anormallikler başlar.
Bir iş yerinde uzun süre bekâr kalanlar hemen belli olur. Kabul edin
veya etmeyin bu böyle. Çok nadir insan bunu aşmıştır. Bayanlara oranla
erkeklerin işi daha zor. Kadınlar kendilerini dağıtmaya daha
müsaittirler. Sanata verir kendisini, kurstan kursa gider, öğrenmedik
şey bırakmaz, vaktini doldurur, kendisini meşgul eder. Erkekler öyle mi?
Çok azı bunları yapar. Yaşı ilerlemiş bekâr erkeklerin takıntıları
daha çoktur. Bakışları daha bir dikkatlidir. Ayrıntıcıdırlar,
sertlerdir, tuhaf şeylere takılabilirler (Genelden bahsediyoruz,
gereksiz alınganlık gösterilmesin)
Peki, olması gereken niyetimizden sonra “ne istiyorum?”un cevabına bakalım mı?
Kendimizi kandırmayalım, isteklerimizin haddi hesabı yok. Bu konuda bizim de içinde olduğumuz bolca model var.
Kadın veya erkek size birisi aracı olsa, bir teklifte bulunsa. İlk beş
soru nedir? İşi, tipi, eğitimi, memleketi, kazanabileceği para…
Dini hassasiyeti, insani değerleri nedir? sorusu ilk kaç saniyede veya dakikada aklınıza gelir?
Kendimizi kandırmanın âlemi yok. Erkeklerin çoğu (suçlamıyorum)
görüntüye önem veriyor. Yanında nasıl duracak? Güzel mi? Kilolu mu?
Gözleri, kaşları derken o kadar abartıyorlar ki bazen meyve sepetini
tarif ediyorlar zannediyorum.
İkinci önem verdikleri eğitimi, hele de kendisi kelli felli bir bölüm
bitirdiyse vah haline. Nefsi cami direği gibi ortalarda dolaşıyor. Öyle
duyumlar alıyorum ki evleneceği kızın diploma notunu bile soranlar
olabiliyor. Kaba olacak ama içimden “Yuhh” diyesim geliyor. Tabii eğitim
bir şeylerin göstergesi, bir seviye ve tarz belirleyici unsur fakat
bir şekilde öğrenim göremeyen ya da farklı şekilde öğrenim görmüş,
açığı fazlasıyla kapatmış kişilerin durumu nedir? Matematik Mühendisi
olup da insani ilişkilerden çakabilir insan di mi?
Bazen iki üniversite bitirmiş, diploma koleksiyonu yapan kişileri
görüyorum, konuşuyorum, fakat diplomaların kağıttan ibaret olduğunu
hayretle seyrediyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, bizler öğrenim görmüş
vs. vs. almış insanlarız. Sadece bu konunun diploma notuna kadar
önemsenmesi veya olmaz olmazlardan olmasını tasvip etmiyorum. Tabii ki
denklik, seviye önemli. Konuşabilirlik, zeka seviyesi hatta espri
yeteneğinin uyması vs. oldukça önemli.
Her zaman dillendirdiğim bir ifade güzellik peşinde olan mankenlik
ajansına, diploma düşkünü olan da İstanbul Üniversitesi’nin kapısına
gidebilir..
İtiraf etmek gerekirse, erkeklerin kadınlardan daha az şeye önem
verdiğini düşünüyorum. Yani bütünüyle her iki tarafın istekleri de Ağrı
Dağı’nı geçmiş durumda da
Kadınlar… Memnuniyeti zor ve kolay, bazen aşılamaz dağlar gibi duran,
bazen su gibi akıp giden, bazen yanan mum gibi, hassas, acı ve tatlının
arasındaki fark gibi bizi şaşırtan yüce varlık
Erkekler bizim gibi karmaşık değil. Daha düzler. Biz bu modeliz. Kabul
edilsin ve rahatlanılsın isteriz. Erkekler bu gerçekleri kabul etmeli.
Biz konuşmasak onlar hiç konuşmazdı, biz gülümsemesek onların
hayatının ne anlamı olurdu. Neşelenmesek, hayatın kaçırılmaması gereken
tatlarını nasıl anlarlardı di mi?
Rabbimiz öyle dengeli, öyle muhteşem ve birbirine uyumlu yaratmış ki
hayran olmamak elde değil. Bazen, kadınların “bir daha dünyaya gelsem
erkek olmak isterdim”, ya da erkeklerin “kadın olmak isterdim” diyerek
şaçmaladıkları anlarda şunu diyesim gelir. Her iki cinsinde acizlikleri,
üstünlükleri, zorlukları ve kolaylıkları var. Mevcut olduğumuz hal
bizim için daha hayırlı olduğundan şimdi bu cinslerdeyiz
Bazı hasletlerin yaratılışımıza verildiği gerçeğini kabul edince
rahatlıyor insan. Fakat abarttığımızda sorunlar peş peşe geliyor.
İsteklerimiz; bitmez tükenmez gerçekler…
Bir kadına talip olduğunuzda, o doğacak çocuklarını bile planlamaya başlayabilir. Hele de görüştüğü eş adayına ısındıysa.
(Bir yazımızda sadece görüşme olaylarını yazmayı planlıyorum o zaman ayrıntılı aktarırız.)
İsteklere geri dönecek olursak.
İş, kazanç, memleket, görüntü…
“Ben çok şey istemiyorum” un ardındaki sorular. Nereli? İşi ne? Ne
kadar maaşı var? Annesiyle mi oturacak acaba? Ama şimdi ben işimi
bırakıp başka memlekete gidemem ki? Sarışınları sevmem, esmeler itici
gelir, dişleri nasıl? Giydiklerine dikkat ediyor mu? Acaba şiveli mi
konuşuyor? Kendi evi var mı? Arabası ne marka? Bu sorular
çoğaltılabilir.
Burada iki cinsin de birbirine üstünlüğünü konuşmuyoruz. Bir cinsi
yüceltmek niyetinde de değilim. Gerçekleri görmek ve gereksiz
takıntılarımızı üzerimizden atmak. Hedefe daha hızlı yaklaşmak Bazen
önemsiz ve basit bir konu yüzünden uzun yıllarımız heba oluyor.
Neyi yörüngene koyarsan çevresinde dolanırsın. Güzelliği koyarsan
güzelliğin çevresinde, parayı koyarsan paranın etrafında döner durursun.
Elde edince mutlu olur musun peki? Olursun ama geçici mutluluklar
huzur vermez insana. Huzur ve mutluluk arasındaki en önemli fark budur.
Mutluluk geçicidir, huzur daimi. Sizi mutsuz edecek birçok şey vardır
ama huzurlusunuzdur. Ve gerçek huzurlular Rabbiyle barışık olanlardır.
Yörüngesine gerçek sevgiyi oturtturanlar kıla, tüye, kağıda, masaya,
mevkiye, memlekete takılmazlar. Aslolanın farkına varanlar bunlarla
oyalanmazlar. Samimiyet işte burada devreye girer.
Şimdi şunu duyar gibiyim; hiçbir şeye de önem vermeyecek miyiz? Tabii
ki vereceğiz, vermeliyiz de… Öncelikle değer verdiklerimiz, bizim
değerimizi belli edecek.
“Başörtüsüne önem veriyorum ama markaya asla”
“Tanışabiliriz ama flört etmemeliyiz”
“Dini bilgin olabilir ama namaz kılmalısın”
“Yalan her zaman yalandır”…Dürüst olmak Müslümanın en belirgin özelliğidir
“Bana yaklaşırken kendini kandırma, Allah her zaman bizi görüyor”
Hayata bakışımız, davranışımız, duruşumuz, bizim için önemli olan
konularda verdiğimiz tavizler, bazen en ufak sözlerimiz, kelimelerimiz
bizi biz yapanlardır.
“Neden ve ne istiyorum” un cevabını kendi içimizde sorgulayıp dürüstçe
verebiliyorsak ne mutlu bize. İnce ve en önemli ayrıntı;
isteklerimizin şarta dönüşmemesidir. İllaki, muhakkak, kesinlikle
kelimelerini bu konuda sözlükten çıkartmalıyız. Esneklik, şans verme,
değerlendirmeye açık olma esas alınmalı. Kestirip atılmamalı. Ben doktor
istiyordum, ben mühendis bekliyordum, ben manken gibi hayal ediyordum,
endamı şöyle olsun, konuşması böyle olsun, diyerek yıllar geçiyor…
İsteyelim, dua edelim fakat olmazsa olmaz, tavırlardan uzak duralım.
Bazen bunlar da nasibimizi kilitliyor, engelliyor. Sarışında, esmerde
ısrar ederken saçlarımızdaki beyazlar artıyor.
Bir kurbağayı öperseniz belki prense dönüşür demiyorum tabii ki sadece beyaz atlı prensi beklerken seyisle karşılaşabilirsiniz…
Abartılı güzellik ararsınız da, Allah sizi normal biriyle sınar. Mavi
değil de, kahverengi gözlüye ısınırsınız… Ayrıca artık lens diye bir
şey var
Bir sonraki yazımızda -adam kalmadı, evlenilecek kız yok- gibi cümleleri kurdurtan sebepleri yazalım diyorum…
Kısmetiniz açık ve yakınınızda olsun…
Sağlıcakla.
Evlenmeliyiz Ama Neden Hemen? Aile
Ayakta alkışlıyorum, şahane bir yazı olmuş.
YanıtlaSilÇok sevdim, her satırını tek tek okudum. Bir şeyi isterken en büyük korkum yanlış istemek, eksik istemek, hakkımda hayırlı olacağını düşünürken hayırsız olanı istemek.
Ahlak kelimesinin altında o kadar çok şey istiyorum ki, bir yandan da istiyorum ki istediklerimin hepsi olsun :)
Evlenirken zayıftı ama evlendikten sonra kilo alır mı eşim-e kadar inceleyen erkeğe yuhh denir daha ne denir bilmem. Hatta diploması diplomamın yanına yakışır mı diyene de aynı şey söylenir.
Bu dünya da yaşıyoruz ama bu dünya için yaşamıyoruz ki maddiyatı öne maddeyi arkaya alalım.
Daha bir sürü şey yazasım var yürekten katılmışlığımın yanında :)
Görüşme olayları hakkında ki yazıyı da heyecanla bekliyorum :)
Hatta bu konuyla ilgili tüm yazıları ^.^
Ellerinize sağlık
Güzel yorumunuz için sağolun..:)
SilYazı beğendiğim için alıntıladığım bir yazıdır, yazının altında linkte var, sanırım gözünüzden kaçmış..:) yazı bana ait değil.