20 Ağustos 2013 Salı

Kendinden Utanmak...



Kendinden Utanmak...

Bir gün daha yavaş yavaş sona ererken eve dönme vakti gelmişti. Arabam ile işyerinden çıkıp da evime doğur yola koyulmuştum. Evime yaklaştığım bir zamanda yolun sağındaki bir görüntü içimi burktu birden. Yaşlı bir amca yolun kenarındaki çöp tenekesini karıştırıyor ve işe yarar bir şeyler arıyordu.

Ben arabamda içi gıda dolu poşetleri evime taşırken, yanı başımda birisi benim yine aynı poşetlere koyup attığım artıklar içinde kendine yer bulmaya çalışıyordu. Büyük şehirde, büyük apartmanların ve varlıklı insanların arasında birileri çöp karıştıracak seviyeye geliyorsa bu bizim suçumuz olmalıydı. Kendi türünden bir canlıyı bu derece aşağılara sürükleyen biz değil de kimiz?



İnsan, bir çöpü karıştıracak bir hale nasıl gelir? Kendimi onun yerine koydum? Acaba -Mevla göstermesin- şartlar olumsuz gitse, çocuklarımla birlikte aç-açıkta kalsam çöp karıştırmaya başlar mıydım? İlk defa bu işi yaparken neler hissederdim? Bunu kişiliğime, benliğime nasıl kondururdum? Çocuklarıma hangi işi yaptığımı nasıl söylerdim? Çok zor olmalıydı, çok zor?

Bu duygularla, pişmanlık ve utanma duygusu içinde ev kapısının önüne geldim. Sonra içimdeki sesi dinleyip geri döndüm. O yaşlı amca oradan uzaklaşmadan ona yetişmeli ve bir şeyler söylemeliydim.  Gerçek ihtiyaç sahibini bulmanın neredeyse mümkün olmadığı günümüzde, yardım edebileceğim bir ihtiyaç sahibi çıkarmıştı belki de kader karşıma. Hızla onu gördüğüm yere geri döndüm.

Bu sefer ne diyeceğime karar veremedim. Beni görünce, birisinin onu fark etmesiyle utanmasından, onu utandırmaktan korktum. Ben öyle bir iş yapıyor olsam kimse beni fark etmesin, selam vermesin isterdim. Arabamla onun 10 metre ilerisinde durdum. Arabadan indim, tereddütle yanına yanaştım. Selam verdim. Bana doğru döndü ama yüzünü kaldırmadı. Suratında yakalanmış bir suçlunun edası vardı. Nice valiler, başkanlar önünde konuşma yapan ben, o yaşlı amcanın karşısında heyecanlandım. ne diyeceğimi bilemedim... Aramızda oldukça kısa bir konuşma geçti.. Ben konuştum o dinledi.. Özür dileyerek yanından ayrıldığımı, bana arkadan "Allah işini rast getirsin" diye dua ettiğini duydum... Ondan hızla uzaklaşırken, vicdanımdan, kendimden uzaklaşıyor gibiydim...

Duygularıma Necip Fazıl'ın Reis Bey adlı eseri tercüman olur sanırım:

"Ben diyorum ki her fert baş ucuna; Suçlu benim, herkes suçsuz! levhasını asmalıdır. Ben diyorum ki yegâne kurtuluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. Daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. Ama görüyorum ki anlatamıyorum... Hissediyorum ama anlatamıyorum! Çocuk, "Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz..." dedi. Ağladıkça anlıyorum... Ağladıkça anlıyorum... Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim. hem de öylesine kaybettim ki; Amerika'da bir cinayet işlense de, Dünya çapında bir ses sorsa; "Katil kim?", "Benim!" diye haykırabilirim! Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... İsterse çareme adli tıp baksın fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim? diye düşünüyorum."

Uzman Pedagog Mehmet Teber

http://www.mehmetteber.com/2013/01/kendinden-utanmak.html?spref=tw

1 yorum:

  1. Bunun yanı sıra, elimizdeki nimetlere nankörlük de cabası. Hep bi memnuniyetsizlik, daha fazlasını isteme... İnsanlar karnını doyurunca, üstüne giyecek bişey bulunca sevinirken, kendi doyumsuzluğumdan utanıyorum.
    Çok güzel bir yazı, paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...