Evvela insanı yeniden tanıyalım:
İnsanda ağır basan duygular enaniyet, gurur, menfaat ve zevk alma hissidir.
Evlilik hayatında da bu hisler,
insanı yönlendirmeye devam eder. Evin hanımı da, beyi de ve hatta çocuklar,
kendi rahat ve menfaatlerini düşünürler. Tabii bu noktada ihtilaflar çıkar.
İnsanın yapısı böyledir; nefsine uyarak eğlenmek, daha da mutlu olmak ister.
Eşlerin istekleri çakışınca da münakaşa başlar. Münakaşalar, yerini dargınlığa
bırakır. Dargınlıkta gurur ayağa kalkar ve, “O gelip benden özür dilemedikçe,
dargınlık devam edecek!” der…
Halbuki Kur’an ne der? “İyilikle
kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir
de bakarsın, seninle arasında düşmanlık olan kişi, candan sıcak bir dost
oluvermiş. Amma kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin kârıdır,
faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese
seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel
tarzda bilir.” (Fussilet 34-36)
Amerika’da bir ateist dedi ki,
“Aslında ben Tanrı’ya inanıyorum fakat Tanrı’nın emrine girmek istemiyorum!”
İşte sır buradadır. Başkasının emrine girmek istememek…
Bu hal, evlilikte
aynıyla tezahür eder. “Bu dünyaya köle olmaya gelmedim!” diye bayrağı çeken eşler,
belki televizyonun, belki de sigaranın kölesidir...
Bir arkadaşım dikkatimi çeken bir
şey söylemişti evliliğiyle ilgili: “Maaşımı alınca hanıma ihtiyaçları için para
veririm. Eşimin yapabileceğim bütün isteklerini içtenlikle yaparım. Benim için
önce o gelir. Kendi kültürüm ve aklımla bu yolu seçtim. Aynı şeyi eşimden
beklemiyorum.
Amma karşılığını da alıyorum. Huzurum için bu metot yeterli.” Bu
arkadaş evliya değil, sıradan bir memurdu. “Aldığım eşyaya gözüm gibi bakarken,
eşime gözüm gibi bakmamak olur mu?” derdi.
Başka bir aile ile sohbet ederken
dediler ki; “Anne babamızın evlilik hayatında şahit olup da beğenmediğimiz
yönlerini kendi evliliğimizde yapmadık. Çevremizdeki beğenmediğimiz
evliliklerden ibret aldık. Beğendiğimiz evli çiftleri de taklit ettik.”
“Maşallah, ne kadar güzel…” dedim. Bu metodu ben de kendi evliliğimde
uyguladığımı fark ettim. Mesela annem babam ümmiydi. Ben evlenir evlenmez
kütüphane kurdum. Annem babam fakirdi. Ben başkasına muhtaç olmamak için hâlâ
çalışıyorum. Eşimin ağlamaması için ne gerekiyorsa yaptım…
Bir erkek evine, eşine kavuşmanın
heyecanıyla gelir. Hanım da eşinin tebessüm eden yüzünü görmek ister. Erkek de,
hanım da 80 yaşına da gelse birbirinden ilgi bekler.
Eşler iyi bir hizmetçi, iyi bir
aşçı, iyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir evlat olabilir amma iyi bir eş olmak,
sanattır…
Hekimoğlu İsmail
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder