15 Temmuz 2013 Pazartesi

Şeker “Eşim Aşkım Olsun” kitabından


“Seni seviyorum, dediğinde ”gerçekten mi” diye sorarsam; inanmadığımdan değil, sadece bir kez daha duymak istediğimdendir. ” (D.NOEL)
ŞEKER 
Pakize “Biraz daha hızlı gidemez misiniz, çok geç kaldım.” derken söylediğim sözün ne kadar saçma olduğunu taksici yüz ifadesi ile de belli etmeden önce fark etmişti. Berbat bir trafik vardı ve neredeyse adım adım ilerliyorlardı. “Ah aptal kafam, biraz erken çıksam sanki ölürüm. Yol açık olduğunda yetişecek şekilde evden çıkarsam olacağı bu.” diye içten içe kendine kızdı.
Randevu saati tam kırk dakika geçmişti. Ve böyle giderse bir yarım saatlik yol daha var gibi görünüyordu. Pakize üniversite de radyo televizyon bölümünü bitirdikten sonra aslında gazeteci olmak istediği fark etmişti. On yıl boyunca pek çok gazetede çalışmıştı. Şimdi de en çok satan gazetelerden birinde çalışmaya başlamıştı. Hafta sonları gazete için röportaj yapıyordu.
“Evli ve Mutlu” diye bir röportaj dizisi hazırlıyordu. Evli ve ünlü insanlarla röportaj yapıyordu. Bugün onuncu röportajı yapacaktı. Bu röportajlarda paranın da pek mutluluk getirmediğini bazı çiftlerin sadece mutluluk oyunu oynadıklarını fark etmişti. Sadece bir kaç çifti gerçekten mutlu görmüştü.
Pakize üç yıllık evlilikten sonra geçen yıl boşanmıştı. Eşiyle birbirlerini o kadar severken neden anlaşamadıklarını, problemin ne olduğunu tam olarak anlayamamıştı. Kavga sebeplerine bakıyordu çok basit şeylerdi ama evliliklerini bitirmeye yetmişti. Bu röportaj dizisini de en çok kendisi için istemişti. Cevabını bulamadığı soruların cevabını bulma umudu ile…Mutlu çiftler belki bulmuşlardır diye.
Pakize gözünü yoldan ayırmıyordu. Taksici yirmi beş yaşlarında genç bir adamdı. Pakize’nin oflayarak yola bakmasından rahatsız olmuştu.
“Abla sürekli yola bakmanın trafiği açma gibi bir etkisi yok, boşa kendini yorma.” dedi.
“Haklısınız da çok geç kaldım.”
“Bir arayıp haber verin, rahatlayın o zaman.”
Pakize de düşünmüştü bunu ama ararsa “Çok geç oldu gelmeyin.” derler diye korkuyordu. Kapılarına kadar giderse şansını deneme imkanı olurdu. Durumu taksiciye de anlattı. Konu taksicinin ilgisini çekmişti.
“Ben de yeni nişandan ayrıldım. Zor bu devirde evlilik götürmek.” dedi.
“Neden öyle düşünüyorsun?”
“Biz erkeklerin de hatası var ama kadınlar ne yaptığın bilmez oldu abla. Aşk diye sevgi diye ölüyorlar ama sevmeyi bilmiyorlar, erkekleri adam yerine koymuyorlar. ”
“Nasıl yani? ”
“Benim adım Ali. Nişanlım bana sürekli Aliş diyordu. Ona kaç kere bundan hoşlanmadığımı onun kocası olacağımı, ilkokulda oyun arkadaşı olmadığımı söyledim fakat ‘Ama Aşkııııım içimden öyle geliyor.’ diyordu. İyi de ben bundan hoşlanmıyorum, insan biraz dikkat etmez mi? Bir gün bana minnoşum dedi, sanki kedi köpek seviyor. Bu ne ölçüsüzlük bu ne lakaytlık. Kızdım diye bir de bozulmuş bana “üretim hatası” diye mesaj atmış. Neymiş arkadaşı kocasına minnoşum diyormuş da onun hoşuna gidiyormuş. Erkekler artık böyle hitapları seviyormuş. La havle ya…”
Pakize güldü.
“Şimdi moda böyle, erkekler de alıştı.” dedi.
“Ben alışamam abla alışmak da istemem. O ne öyle ya. Bir ara da bana bebeğim demeye başlamıştı. Neyse onu zorla bıraktırmıştım. Kadınlarda bir erkeklerle dalga geçme hali var. Arkadaşlarımdan duyuyorum, tosbağam, zeytinim, kurabiyem diyenler var kocalarına. Nişanlıma da yüz verseydim börtüm böceğim diye sevmeye başlayacaktı beni. ”
“Bunlar yüzünden mi ayrıldınız?” diye sordu Pakize şaşkınlıkla.
“Yok şeker yüzünden ayrıldık abla. Söyleye söyleye bu tuhaf hitapları bıraktırmıştım. Geriye bir şeker kalmıştı. Onu da ben bir şeye kızınca söylüyordu. Mesela herhangi bir konuda benim sinirim tepeme çıkmış, bu susuyor bana bakıp ‘şeker’ diyordu. Benim sinir katsayım yüzde yüz artıyordu. Şeker diyerek beni gülümseteceğini mi düşünüyordu bilmiyorum ama sen sinirliyken birinin sana şeker diye sırıtarak bakması korkunç bir şey abla.”
“Yani şeker yüzünden ayrıldınız.”
“Hemen hemen. Bana şeker demesine sinir olduğumu anlatmayı bir kaç denemeden sonra başardım ‘tamam bir daha söylemeyeceğim.” dedi. Ben de inandım. Bir gün ailecek bize gelmişlerdi, düğün tarihi konuşulacaktı. Onun ailesi bizimkiler konuşuyoruz. Ben sıradan bir şey söyledim, nişanlım annesine dönüp benim için “Ne kadar şeker bir şey değil mi?” dedi ve bende o anda jeton düştü. Her şeyi bitirdim. Onu böyle tek teke söyleye söyleye düzeltemeyeceğimi anladım ve bıraktım. ”
“Bence alınganlık etmişsin. Ne var ki bunda hemen terk edecek?” diye sordu, Pakize. O da kocasına “tatlım, bebeğim, tekoşum” derdi. Taksicinin sözlerini üzerine almıştı.
“Olur mu abla! İsimlerimizin nasıl dişisi erkeği varsa hitapların da olmalı. Ali adında bir kadın duydun mu sen? Ali erkek adıdır. Hitapta da bir kadın kocasına ‘yiğidim, aslanım, erkeğim…’ falan der ama ‘şekerim, tatlım, bebeğim’ olmaz, uymaz, bozar erkeği abla. Bunları erkek kadına söyler. Ortak hitap ‘Hayatım, canım, aşkım’ dır. Ortak isimler olduğu gibi. Her şeyin bir usulü var.”
“Bilmiyorum nişanlını sevmedin de hitabına mı sinir oldun acaba?” diye sordu. Bir hitap yüzünden ayrılmış olacağına inanamıyordu.
“Hiç alakası yok, sevmesem nişanlanır mıydım? İyi kızdı, güzel kızdı, seviyordum ama kalmadı artık içimde bir şey. Hele ayrıldıktan sonra internette kendi sayfasına koyduğu sahte mutluk pozları, bana laf çakan mesajlar falan iyice soğuttu kendini. Cep telefonuma gönderdiği mesajları hiç söylemeyim gülersin.”
Pakize merak etmişti. Taksiciyle konuşunca geç kalma yüzünden girdiği panik havasındın çıkmıştı.
“Çok özel değilse merak ettim.” dedi.
“Ne özel olacak, bunları internetten buluyor herhalde.”
Taksi kırmızı ışıkta durunca Ali cep telefonunun mesaj bölümünü açtı.”
“Bunu dün göndermişti. ‘ Erkeğin kalbi markete benzer giren çıkan belli olmaz ama kızın kalbi mezara benzer bir giren bir daha çıkamaz. Kalbimden seni çıkaramıyorum.’ demiş. Bu nasıl bir mesaj ya. Beni unutamadığını anlatırken bile bana hakaret ediyor. Niye erkeklerin kalbi market oluyormuş. Bu kız beni ne zannediyor anlamadım.”
“Senin market bölümüne takılacağını düşünememiştir.” dedi hiç tanımadığı hemcinsini savunmaya çalıştı.
“Düşünsün ablacığım bir zahmet. Bunu bile düşünemeyen bir kızdan ne hanım olur ne ana olur. Bak hanım deyince bir mesajı aklıma geldi. Mesajlarını silmiyorum canım sıkıldıkça okuyup gülüyorum. ”
“Biraz vicdansızca geldi bu bana”
“Değil değil, dinle bak.’ Kahvaltı hazırladım sana da gönderiyorum, umut dolu omlet, haşlanmış sevgi, bir dilim tutku, seni seviyorum reçeli ve bir de yalnızlık demledim kaç şekerli olsun?’ gülmez misin sen şuna abla. Ben bu kızla evlenseydim kahvaltıyı da mesajla yapacaktım herhalde?
Pakize’ye de komik gelmişti mesaj.
“Bu biraz komikmiş.”
“Bir de kızlar halden anlamıyor abla onu da yaz. Mesela gündüz beni arıyor, arabada müşteri olunca rahat konuşamıyorum, kısa kesiyorum canı sıkılıyor. Mesaj atıyor, hemen cevap vermemi bekliyor, cevabı bir saat geç atsam afra tafra yapıyor. Benim işim gücüm var, araba kullanırken mesaj mı yazayım? Akşam saat on bir de arıyordu üç saat konuşalım istiyordu. Zaten gündüz yorulmuşum sabah kalkıp işe gideceğim uyumam lazım. İnsan bunları düşünmez mi? Biz evlenseydik demek ki o beni hiç düşünmeyecek yine hep kendini düşünecekti. Ayrıca o kadar uzun konuşacak bir şey de bulamıyordum her gün her gün. İyi kurtuldum şekerden. Fazla şeker bünyeye zarar.”
Pakize yine de ayrıldığı kıza acımıştı. Sevdiğinden ayrılmak kolay değildi.
Sohbet ederken yolda bitmişti. Deniz kenarındaki villanın önünde taksiden indi. Adresten emin olmak için zilin üzerindeki yazıyı okudu. “Seniha ve Hayri Atahan” yazıyordu. Hayri bey iş dünyasında tanınmış, çok başarılı bir iş adamıydı.
Hemen zile bastı. Kapıyı Seniha hanım açtı, Hayri bey de yanındaydı. Pakize önce yüz ifadelerine baktı, geç kaldığı için kızgınlar mı diye. İkisi de gülümseyerek bakıyordu ona. Çok özür dileyerek girdi içeri. Deniz manzaralı balkonda güzel bir röportaj yaptılar. Karı-koca onun sorularını samimiyetle cevapladılar. Pakize onların gözünde sevginin ışığını gördü, mutlu oldu. Bir birlerine çok güzel bakıyorlardı.
Bir şey Pakize’nin dikkatini çekti. Çok zengin oldukları halde ortada hizmetçi falan görünmüyordu. Seniha hanım kendi elleriyle çay ve ev yapımı pasta ve börek ikram etmişti. Röportaj bitince Hayri bey yanlarından ayrıldı. Pakize kalkmadan önce Seniha hanımın güler yüzünden yüz bularak ona bir soru daha sordu.
“Röportaj bitti, bu sorunun cevabını yazmayacağım ama kendim için soruyorum. Güzel bir röportaj yaptık, samimiyetle cevapladınız, birbirinize olan sevgi ve saygınıza hayran kaldım. Yalnız bu sevgi ve saygıyı nasıl koruyorsunuz merak ettim. Bunun sırrını vermediniz röportajda.”
Seniha hanım gülümsedi.
“Ben eşimin iş yerinde çalışıyordum, bana aşık olduğunu söyledi evlilik teklif etti. Ben de onu zaten çok beğeniyordum kabul ettim. Ben çok güzel bir kadın değilim, Hayri’nin ben de neyi beğendiğini anlamaya çalıştım ona sordum. ‘Güler yüzünü ve saygılı halini’ dedi. O benim patronumdu bu yüzden mecburen saygılı davranıyordum. O zaman anladım ki bir erkek bir kadından en çok saygı bekliyor, ben de bunu hiç bozmadım. Evlendikten sonra hanımı oldum diye şımarmadım, ona hâlâ patronummuş gibi davranıyorum. Bu da onun çok hoşuna gidiyor.”
“Evinizde hiç yardımcı olmaması da mı bu yüzden?”
“Temizlik için yardımcı alıyorum, bütün işlere tek başıma yetişmem mümkün değil ama eşim gelmeden onları gönderiyorum. Çoğunlukla yemeğimizi kendim yapıyorum zaten. Eşim gelince de ona hizmet etmekten zevk alıyorum.”
Pakize aradığı cevabı bulmuştu. Memnuniyetle ayrıldı Seniha hanımın evinden. Seniha hanımın sözleri ile taksicinin sözlerini bir araya getirdiğinde ortaya ciddi bir mutluluk formülü çıkıyordu.
Sema Maraşlı / “Eşim Aşkım Olsun” kitabından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...