31 Temmuz 2013 Çarşamba

Biz bu cihana sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik.



Ramazan bize unuttuklarımızı hatırlatmak için gelir. Başta kendimizi unuturuz. Ramazanın en çok hatırlattığı da kendimizdir. En büyük amacı ise “şahit olan ben” idraki inşa etmektir. Şahit olan ben, şehadet kelimesini sadece diliyle okumaz, varlığıyla okur. Sadece okumakla kalmaz, kelime-i şehadet onun varlığında okunur. O artık hem okuyan, hem okunandır. Hem şahit olan, hem şahit olunandır. Kendisi bu mübarek kelimenin yazılı olduğu fiili ve aktif bir levha olur. İşte o zaman her bir hücresi şu gerçeği haykırır: Biz bu cihana sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik. [Mustafa İslamoğlu]

Çengelli İğneden Bileklik Yapımı :)











Fotoğraflar webden alıntıdır :)

Allah onlardan razı oldu


Allah dedi ki: 'Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. 
Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır.
Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. 
İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.'
  Mâide / 119

Var mı Header İsteyen? :))

















1 kaç gündür blog arkadaşlarıma süpriz yapıp şirin headerlar yaptım.
Kendileri çok memnun olup, övgülü sözlerle benden ve blogumdan söz ettiler, teşekkürlerimi sunuyorum.
Nasıllar sizlerinde fikirlerini alayım?
Header isteği olan varsa ya maille yada konunun altına mesajla isteğini belirtebilir, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım..:)
mail adresinizi yazmayı unutmayın.

Headerını koymayı bilmeyenler resimli anlatım için tıklasın

30 Temmuz 2013 Salı

Korkuyorum


Şimdilerde, her yerde, teknolojinin her geçen gün artan yeniliklerinden, hayatımıza kattığı kolaylıklarından bahsediliyor.
Teknolojinin çoğu zaman, hayatımızı kolaylaştıran bir nimet olduğu inkar edilemez. Çok şükür ki günümüzde hiçbir anne, onlarca saatini ayırarak leğenlerle bir göl kenarına yanaşıp, aylık biriken çamaşırlarını elinde çitileyerek yıkama mecburiyetinde değil. Çok şükür ki uzak diyarlardaki sevdiklerimizin sesini, hatta görüntüsünü hemen yanı başımızda hissedebiliyoruz. Birkaç saniye içinde; hiç kimse günlerce telefon sırasında, istedikleri numara bağlansın diye beklemiyor.
Teknolojinin önemi ve yararları bir yana, hayatıma bıraktığı kocaman bir alışkanlık ve bu alışkanlığın bağımlılığa dönüşmesinden; bu bağımlılığın da kendini rahatlığa bırakmasından kaygılıyım bu günlerde. Bir başka deyişle, rahat batıyor. Teknolojinin yerini aldığı yeteneklerimin körelmesinden korkuyorum.
Sıklıkla 10-15 sene önceki hayatım geliyor aklıma. Bir bilgisayarımın, bir telefonumun, sürekli yanımda gezen bir internetimin olmadığı günler… Çamaşırımı elimde yıkamak zorunda kaldığım, bir mecburiyet olarak gördüğüm bu yıkama işinin su ile zihnimi terapi ettiğini geç fark ettiğim yatılı okul yıllarım…
Teyzemin kızıyla yemek sonrası bulaşıkları yıkarken mutfak kapısını kapatıp, fısıldaşıp dertleştiğimiz, işin zahmetinden ziyade rahmetinden nasiplendiğimiz güzel çocukluk yıllarım…
Gaz lambasının ışığında ders çalışılan yıllara yetişemesem de, şimdiki gençlere nazaran teknolojinin yokluğuyla tanıştığım söylenebilir. Az çok bu yoksunluğu tadan biri olarak “Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, elektrik süpürgesi gitsin; yerine çalı süpürgeleri, leğenler, kazanlar gelsin.” demeyeceğim… Diyorum ya, fena alıştım teknolojinin rahatına.
Telefon ve bilgisayara gelince… 2000’li yılların ilk senesinde tanıştım bilgisayarla, cep telefonuyla ikinci senesinde. Akıllı telefon çılgınlığıyla maalesef geçen sene…
Hayatımın her anında karşıma lütuf olarak çıkan her teknolojik nimetin, sayısız yararı oldu. Ama şimdilerde fark ediyorum ki biraz fazla girdi hayatıma teknoloji. Sahip olduğum makinelerden her hangi biri, bir şekilde bozulsa hayatım büyük bir sekteye uğruyor. Telefon rehberim devre dışı kaldığında ziyaret etmek istediğim arkadaşıma ulaşamayacak kadar sosyal hayatımı etkiliyor teknolojiye kendimi bu denli kaptırışım.
Evden ayrılan aile fertlerinin eve dönecekleri saatler aşağı yukarı belliydi eskiden, belli olmayan durumlarda ise sabırla beklenirdi. Yine durum aynı olsa bile telefon görüşmeleriyle adeta akşamdan konuşulmayanların eksiğini kapatmaya çalışıyorum gün içinde. Sonra “Neredesin?”, “Ne zaman geleceksin?” soruları… Sevdiklerimi arayıp, onlara ulaşamamaktan korkuyorum. Şarjı bitmiş bir telefon ile kaybolmaktan… Telefonum bozulunca ya da sim kartım bir şekilde kullanılamaz olunca, “Nasıl olsa kayıtlı.” diye aklımda tutmaya zahmet etmediğim telefon numaralarına ulaşamamaktan korkuyorum.
İçindeki bilgileri telefonumun ya da bilgisayarımın hafızasına güvenle kaydettiğimin ve boşalttığım hafızamı yeni bilgilerle dolduracağımın heyecanını duyarken; atıl bıraktığım hafızamın da beni yarı yolda bırakmasından korkuyorum.
Klavyenin başında on parmak olmasa da en az 6 parmağımı kullanıp istediğim her şeyi tıkır tıkır yazarken, Word sayfalarına ardı sıra kelimeler sıralarken, bir beyaz kağıt karşısında okuma yazması yokmuş gibi bakakalıp, kalemi iki parmağım arasında kavrayamamaktan ve kağıt üzerinde gezdirememekten korkuyorum. Ellerim çekiniyor kağıttan, yabancılaşıyorum adeta. Sanki hangi harfler nasıl yazılıyordu bilmiyorum, kalemi tutarken kayıp gidecek gibi avucumun içinden, sanki sahiplenişim yarım… Sanki hiç kalem tutup yazmamışım…
Birkaç kalemi bir kenara ayırıp, gelecek kuşaklara anlatmak için saklamayı düşünüyorum bu günlerde. Bir on sene sonra, geleceğin klavye çocuklarına elimdeki antikalaşan kalemleri gösterip, “Eskiden bunlarla yazı yazardık.” desem acaba gülerler mi bana, ne dersiniz?

GONCA ANIL

Kolay künefe



Malzemeler

3 çorba kaşığı yağ
1/2 kg kadayıf
200 gram tuzsuz dil peyniri
Şerbeti için:
2 su bardağı tozşeker
3 su bardağı su
3-4 damla limon suyu
Tavayı yağlamak için:
1 çorba kaşığı yağ

Kolay Künefe Yapılışı

Öncelikle şerbeti için tozşeker, su ve limon suyunu kaynatın. Soğumaya bırakın. Yağı tavada eritin. Kadayıfı elinizle ovuşturarak açın. Kadayıfı genişçe bir kaba alın. Eritilmiş yağla birlikte harmanlayın. 26-28 cm çapında bir tavayı yağlayın. Kadayıfın yarısını elinizle tavanın tabanına bastırın. Didiklenmiş dil peynirini üzerine yerleştirin. Kalan kadayıfı elinizle veya su bardağının alt kısmıyla bastırarak ilave edin. Orta ateşte önlü arkalı kızartın. Sıcak tatlının üzerine ılık şerbeti gezdirin.

28 Temmuz 2013 Pazar

Çay Hakkında Gerçekler


Çay Hakkında Gerçekler

- Çayın etkisi ise demlenme süresine bağlıdır. çay yapraklarında da çabuk çözülen kafein mevcuttur.
- Eğer çay sadece 2 dakika demlenirse uyarıcı etki yapar.
- 5 dakikadan daha uzun bir sürede demlenirse adrenalize olan kafeini bağlayan tanik asitler açığa çıkar.Böylece çay sakinleştirici etki yapar.
- Çayın faydalarına baktığımızda ise adeta ecza deposunda saklanması gereken bir ilaç gibi olduğunu görüyoruz.
- Her türlü hazımsızlık, mide ağrısı, cilt kuruluğu ve öksürüğe iyi geldiği biliniyor.
- Çay, diş macunu gibi çok sayıda floroit içerir. Çaydaki tanik asitler dişdeki koruyucu etkiyi destekler, dişlerin üzerinde koruyucu bir tabaka oluşturarak diş taşı oluşumunu engeller.
- Çay banyo malzemesi olarak kullanıldığında enfeksiyon giderici ve sakinleştirici etki yapar.
- Göz maskesi olarak kullanılırsa kanlanmaya ve ağırlaşmış göz kapaklarına iyi gelir
- Demlenmiş çay suyunu evinizde ahşap temizleyici olarak kullanabilir, koyu renk mobilyalara uygulandığında çaydaki bileşenler eskimiş yüzeylere yepyeni bir parlaklık getirir.



27 Temmuz 2013 Cumartesi

Kuru hurma şişmanlatır mı?



"Ramazan ayının vazgeçilmezi olan kuru hurma, besin değeri açısından oldukça değerli ve kaliteli olmasına karşın aşırı tüketimi vücutta farklı etkilere sebep olabiliyor" diyen Uzman Diyetisyen Yeşim İşgüzar, hurma tüketiminin faydalarına ve zararlarına değindi.
- Kuru hurma, yüksek fibrin içeriği ile kabızlık ve hazımsızlığa iyi gelir, oruç tutarken uzun süreli açlık sebebiyle bozulan bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesinde etkilidir.
- B1, B2 vitamin içeriği ile sinir sistemini korur ve beyin fonksiyonlarının düzenli çalışmasını sağlar. İftarda az miktarda hurma tüketimi, vücudu dinlendirici etki gösterir.
- A vitamini içeriği ile göz sağlığının korunmasında ve gece körlüğüne karşı koruyucudur.
- Antioksidan içeriği ile bağışıklık sistemini güçlendirir ve kansere karşı koruyucu etki gösterir. Cilt güzelliği ve sağlığının korunmasında rol oynar.
- Yüksek miktarda potasyum içeriği ile vücudun potasyum dengesini ayarlar ve tansiyon düzenlenmesine yardımcı olur. Yüksek tansiyonu olanların günlük tüketmesi önerilir.
- Yüksek lif içeriği ile kötü kolesterol düzeyini düşürür ve kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur.
- Glikoz içeriği yoğun olan kuru hurmanın fazla tüketilmesi kan şekerini ani yükseltmekte ve şeker hastalarında risk oluşturmaktadır. Bu sebeple birçok mucizevi etkisi olan kuru hurmayı, ramazan ayında dikkatli tüketmek gerekmektedir.
- Tek bir hurmada 20 kalori olduğu düşünülürse, kuru hurmanın fazla tüketimi yüksek kalori değeri sebebiyle kilo alımını hızlandırır. Bu sebeple iftarda 2-3 tane tüketilecek hurma, vücut sağlığı için yeterli olacaktır.

Mide ekşimesini önlemek için ipuçları



Daha İyi Uyku İçin Sırtınızı Destekleyin

Mide ekşimeniz geceleri sizi uyandırıyor mu? Uzanmak mide asitlerinin yemek borusuna akmasını kolaylaştırır. Asit reflüyü azaltmak için yerçekimini kullanın. Sırtınızın altına bir veya iki yastık koyun veya yatakta vücudunuzun üst kısmını yükseltmek için fazladan minder kullanın. Yeterli olmadı mı? Yatağın altına konan tahtalarla baş kısmını 10 cm kadar kaldırın. Sol tarafınıza dönerek uyumak da sindirime yardımcı olur.

Geceleri Reflüyü Azaltmak İçin Akşam Yemeğini Erken Saate Alın

Geceleri yaşanan mide ekşimesi tehlikeli olabilir, çünkü mide asitleri yemek borunuzda uzun süre kalarak ciddi hasara yol açabilir. Dolu mideyle yatmak riskinizi yükseltir. Yiyecekler midenizin üstündeki kapakçığa baskı yaparlar, oysa bu kapakçığın var olma nedeni onların yemek borusuna gitmelerini önlemektir. Bu yüzden yatağa gitmeden en az 2 veya 3 saat önce midenize sindirim vakti tanıyın. Akşam yemeklerini daha erkene alın ve geceleri yemeyin.

Çikolatalı Tatlılardan ve Kahveden Uzak Durun

Akşam yemeği sonrasının bu iki ziyafeti bazı insanlarda mide ekşimesini tetiklemektedir. Akşam yemeğinde uzak durmanız gereken diğer yaygın tetikleyiciler, narenciye ürünler, soğanlar, karbonatlı içecekler ve yağlı, baharatlı yemeklerdir. Kızartılmış başlangıçlar yerine, haşlanmış başlangıçlar deneyin.

Uyumadan Önce Egzersiz Yapmayın

Egzersiz reflüye sebep olabilir. Yatağa gitmeden önce egzersiz bisikleti sürmek, mekik çekmek gibi zorlu fiziksel aktivitelerden uzak durun. Yataktan önce hafif yürüyüş yiyeceklerin oturmasına yardım ederek gece mide ekşimesini önleyebilir.

Akşamları Aşırı Yemeyin

Porsiyonlarınıza dikkat edip onları küçük tutun. İştahınız bastırılana kadar yiyin, mideniz dolana kadar değil. Bu davranış gece mide ekşimesini önler ve sizin sağlıklı bir kiloyu korumanıza yardımcı olur. Bu özellikle önemlidir, çünkü aşırı kilolu olmak sizin gastroözafageal reflü hastalığı (GERH) riskinizi ve yemek borusunda hasara neden olacak reflü sıklığını arttırır.

Tehlike İşaretlerine Dikkat

Haftada iki defadan fazla mide ekşimesi yaşıyorsanız, bir doktorla veya kendi doktorunuzla görüşünüz. Geceleri sık yaşanan mide ekşimesi yemek borusu çeperinin ciddi bir biçimde hasar görmesine, yani Barrett özafagusa neden olabilir. Ayrıca aman dikkat! Kalp krizi belirtileri mide ekşimesine benzerler. Eğer ani ağrı, göğüste darlık ve baskı gibi problemleriniz varsa, vakit kaybetmeden tıbbi yardım alın.

Gece Kadehlerine Elveda

Alkol tüketiyor ve geceleri reflü sorunu yaşıyorsanız, her akşam yemekle birlikte yediğiniz şarap ve biraya bay bay deme vakti gelmiş olabilir. Yemek sonrası içkileri de tamamen bırakmalısınız. Alkol yaygın bir mide ekşimesi tetikleyicisidir.

Kilonuza Dikkat

Aşırı kilolu veya obez olmak mide ekşimesi riskini ciddi biçimde yükseltir. Bunun bir nedeni aşırı kilonun midenin üstündeki kapakçığa baskı uygulaması olabilir. Kilo vermek kolay iş değil, kuşkusuz, ama fazlalıkları atmak sindiriminize yardımcı olur. Üstelik geceleri daha iyi uyursunuz ve gündüz kendinizi uykulu hissetmezsiniz.

Mide Ekşimesini Önlemek İçin Sigarayı Bırakın

Gastroözafageal hastalığı ile şiddetli ve kronik asit reflünün önde giden risk faktörlerinden biri de sigara içmektir. Sigara içiyorsanız, bırakmayı deneyin. Nikotin alışkanlığınıza yardımcı olacak ilaçlar ve diğer yardımcı araçlar için doktorunuzla görüşün.

Yatağınızın Yanında Su Bulundurun

Mide ekşimesini hafifletmenin yollarından biri de su içmektir. Soğuk su özafagus yangısını dindirir ve sindirilmemiş yiyecekler ile mide asitlerinin aşağı inmesine yardımcı olur. Yatağınızın yanında, kolayca uzanabileceğiniz yerde bir bardak veya bir şişe su olsun. Fakat kabarcıklı, karbonatlı sulardan uzak durun, çünkü bunlar geğirmeye ve mide ekşimesine neden olur.

Yemek Sonrası Nane Şekerinden Uzak Durun

Akşam yemeğinden sonra bir nane şekerinin serinletici etkisi vardır. Fakat birçok insan nane şekeri yemenin mide ekşimesine neden olduğunu görmüştür. Araştırmalar nanenin midenizin üst kısmından bulanan kapakçığı gevşettiğini ve yiyeceklerin yemek borusuna geri akma riskini arttırdığını bulgulamıştır. Güven içinde olmak için nane şekerine hayır deyin.

Bir Yiyecek Günlüğü Tutmak

Mide ekşimesine ne tür yiyeceklerin neden olduğunu bilmiyor musunuz? Akşam yemeğinde neler yediğinize dair bir günlük tutarak şüpheli yiyecekleri tespit edin. Sonra ertesi akşam nasıl uyuduğunuzu not edin. Hazımsızlık sorunu yaşamanıza neden olan yiyecekleri soruşturun. Birkaç gün bu yiyecekleri yemeyin. Sonra onları tekrar beslenmenize dahil edip sorun yaratıp yaratmadıklarına bakın.

Bol Pijamalar Giyin

Geceleri dar pijamalar giymek karnınıza baskı yapar ve mide ekşimesi riskini yükseltir. Pijamanın beli de gevşek olsun. Mide ekşimesi uyumanızı önlemesin diye uyku hapı mı kullanıyorsunuz? Bir daha düşünün. Reçeteli uyku ilaçları daha fazla mide ekşimesine neden olarak sizi tam tersine uyanık tutabilir.

Mide Ekşimesi İçin Sakız Çiğneyin

Geceleri vücudunuz mide ekşimesini önleyecek salyaları daha az üretir. Çiğneme salya üretir, bu yüzden özellikle günün son öğününden önce ağzınıza bir sakız atın. Araştırmalar gösteriyor ki yemekten sonra 30 dakika naneli olmayan sakız çiğnemek reflü riskini ciddi bir biçimde azaltmaktadır.

Dizlerinizi Kırın

Geceleri çocukları yatağa koymak için kaldırırken veya çamaşırları yerden alırken, yani akşam işlerini yaparken dizlerinizi kırın. Bazı insanlarda öne doğru eğilmek reflüye neden olmaktadır. Özellikle geceleri mide ekşimesi yaşıyorsanız, bunu yapmak iki kere önem kazanmaktadır.

Mide Ekşimesine Karşı Mide Asidi İlaçları

Arada bir yaşanan mide ekşimesi için reçetesiz satılan asit hapları işe yarayabilir. Antiasit ilaçlar, mide asitlerini nötralize ederek mide ekşimesini önler. Çiğnenebilir ve çözünebilir tabletleri seçin. Asitleri bütün gece nötr halde tutmak için antiasit tabletleri en az saat başı alınmalıdır.

Mide Ekşimesi İçin H2 Blokerler

H2 Blokerler denilen ilaçlar asit üretimini azaltır. Gece asit üretimini azaltmak için uyumadan önce bu ilaçlardan alabilirsiniz. Hem reçetesiz hem de reçeteli satılan H2 Blokerleri mide ekşimesi yaşayan insanların yarısında faydalı olmaktadır. Bu ilaçlardan çok farklı markalar bulabilirsiniz. Bazı ilaçlar H2 blokerlerle etkileşime girerler, bu yüzden doktorunuza ilaçlarınız hakkında bilgi verin.

Proton Pompası İnhibitörleri

Bunlar mide asit üretimini azaltır ve reflünün neden olduğu yemek borusu hasarının iyileşmesine yardımcı olur. Eczanelerde çeşitli markaları mevcuttur. Şiddetli mide ekşimesini kontrol altında tutmak için doktorlar birden çok ilaç önerebilir. Diğer seçenekler: Reglan gibi sindirimi hızlandıran promotilite ajanları. 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Doğum Çantasında Neler Olmalı?

çanta

Aslında bir doğum için anne ve bebeğe neler gerekir bunu herkes bilir. Ama iş bir çanta hazırlamaya gelince ve üstelik vaktiniz de sınırlıysa bütün ihtiyaç listesini kafanızda oluşturmanız pek kolay olmaz. Bunun için bir bilene danışmak, fikir almak, küçük araştırmalar yapmak tercih edilen yollar arasındadır. Biz de bu ay, anne adaylarına rehber olması umuduyla bir doğum çantası hazırlamaya karar verdik.
Eğer evde bir ya da daha fazla çocuğunuz varsa yani devam eden bir koşuşturmanın ve sorumlulukların içinde yuvarlanıp gidiyorsanız muhtemelen yeni bebeğin ihtiyaçlarını derinlemesine düşünecek vaktiniz çok yoktur. İlk kez anne olacaklar için elbette durum daha farklıdır. Erken doğum ihtimaline karşın 7. ayda hazırlanan bir doğum çantası yatak odasında yerini almıştır bile.
DOĞUM ÇANTASI NE ZAMAN HAZIRLANMALI?
Doğum çantası erken doğum ihtimaline karşın 32. haftadan itibaren hazır olmalıdır. Anne ve bebeğin ihtiyacı olan ürünler liste haline getirilip temin edildikten sonra çantadaki yerini almalıdır. Henüz erken diye düşünülüp son günlere bırakılan doğum çantasını belki de ani bir sancı nedeniyle hazırlamaya vakit bulamayabilirsiniz. Zira erken doğum “Henüz erken” diyen pek çok annenin tecrübe ettiği bir durumdur.
DOĞUM YAPACAĞINIZ HASTANEYİ BELİRLEMELİSİNİZ
Doğum yapılacak hastane önceden belirlenmeli ve doğum öncesi odaları gezme imkanı elde edilmelidir. Hastane koşulları iyice gözden geçirilmeli varsa doğum korkuları ya da farklı problemler doktorlarınızla istişare edilerek çözülmesi sağlanmalıdır. Ayrıca hastanenin sunduğu koşullara göre anne ve bebeğe ne tür hizmetler verildiği, nelerin hastane tarafından temin edildiği öğrenilmeli, bu sayede doğum çantasına gereğinden fazla malzeme konulmamalıdır.
KAÇ GÜN KALACAĞINIZ ÖNEMLİ
Doğum şeklinizin nasıl olacağı ve normal şartlar altında hastanede kaç gün kalacağınız doktorunuzla önceden konuşulmalıdır. Alacağınız yanıta göre çantaya koyacağınız malzemelerin miktarı da değişiklik gösterecektir. Sezaryen doğum yapanlar bazı durumlarda 1 bazen de 2 gün hastanede kalırken, normal doğum yapanların çoğu zaman aynı gün taburcu edildikleri bilinmektedir. Fakat bazı doktorlar normal doğum yapmış olsalar bile hastalarını bir gece gözetim altında tutmaktan yanadır. Bir gün kalınacak durumda bebeğe iki takım alınacakken yatış süresinin iki güne çıkması, ihtiyaçların miktarını da iki katına çıkaracaktır.
GİYSİLER YIKANIP ÜTÜLENMELİDİR
Bavula konulacak malzemeler belirlendikten sonra annenin ve bebeğin giysileri, çamaşırları ve battaniyeler yıkanmalı ve ardından ütülenmelidir. Bebeğin kıyafetleri yetişkinlerin çamaşırlarından ayrı yıkanmalı ve yıkanırken sabun tozu vb. gibi bebeğin cildini tahriş etmeyecek ürünler kullanılmalıdır.
DOĞUM ÇANTASINDA NELER OLMALI?
BEBEK İÇİN;
• En küçük boy bebek bezi
• 10’lu ve 5’li hastane çıkışı
• Yedek takım
(kalınacak gün sayısına göre)
• Çıtçıtlı badi
• Zıbın
• Eldiven
• Şapka
• 2 adet battaniye
• Ağız bezi
• Hırka ya da yelek
(mevsimine göre)
• Çorap, patik
• Çıkışta taşımak için puset
• Önlük
• Alkolsüz ıslak mendil
• Pamuk
• Biberon (her ihtimale karşı)
• Pişik kremi
ANNE İÇİN;
• 2-3 takım gecelik veya pijama (bebeğinizi emzireceğinizden düğmeli olanları tercih edilmelidir)
• Sabahlık
• Çorap
• Terlik
• Bol miktarda iç çamaşırı
• Kişisel temizlik ürünleri
(diş fırçası, diş macunu, sabun, havlu, tarak, şampuan, deodorant, kolonya)
• Küçük el aynası
• Bol miktarda hijyenik ped
• En az iki adet emzirme sütyeni
• Göğüs ucunuza sürmek için krem
• Göğüs ucunuzu temizlemek için kullanacağınız mendiller
• Kirli çamaşır torbası
• Hasta bezi
• Hastane çıkışında giyilmek üzere bol ve rahat kıyafetler
• Pilleriyle birlikte fotoğraf makinesi, kamera
• Cep telefonu için şarj aleti
• Islak mendil
• Havlu kağıt, tuvalet kağıdı
• Hırka, yelek ya da şal
• Tabak, bardak, kaşık, çatal vs.
• Süt yapan bitkisel çaylar.
Anne adayı bunlara ek olarak şahsi eşyalarını da mutlaka yanında bulundurmalıdır. Listedekilerin yanı sıra zaruri olmamakla birlikte anne ya da babanın tercihine göre anı defteri, lohusa şerbeti, bebek şekeri gibi eşyalar da hazırlanabilir.
Doğum çantanızın hazır olması psikolojik olarak da kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Bütün bu hazırlıklar için vaktiniz yeterli değilse veya tek başına yetiştirmenizin mümkün olmadığını düşünüyorsanız mutlaka bir yakınınızdan yardım isteyin. Çünkü hazır bir doğum çantasından daha önemli olan sizin doğuma hazır, dinlenmiş ve sağlıklı olmanızdır. Bebeğinizi sağlıkla dünyaya getirmeniz ve büyütmeniz dileğiyle…
Esra Mert- Semerkand Aile Dergisi

23 Temmuz 2013 Salı

Eş Olmak Sanattır!

Evvela insanı yeniden tanıyalım: İnsanda ağır basan duygular enaniyet, gurur, menfaat ve zevk alma hissidir.
Evlilik hayatında da bu hisler, insanı yönlendirmeye devam eder. Evin hanımı da, beyi de ve hatta çocuklar, kendi rahat ve menfaatlerini düşünürler. Tabii bu noktada ihtilaflar çıkar. İnsanın yapısı böyledir; nefsine uyarak eğlenmek, daha da mutlu olmak ister. Eşlerin istekleri çakışınca da münakaşa başlar. Münakaşalar, yerini dargınlığa bırakır. Dargınlıkta gurur ayağa kalkar ve, “O gelip benden özür dilemedikçe, dargınlık devam edecek!” der…

Halbuki Kur’an ne der? “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın, seninle arasında düşmanlık olan kişi, candan sıcak bir dost oluvermiş. Amma kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel tarzda bilir.” (Fussilet 34-36)
Amerika’da bir ateist dedi ki, “Aslında ben Tanrı’ya inanıyorum fakat Tanrı’nın emrine girmek istemiyorum!” İşte sır buradadır. Başkasının emrine girmek istememek… 
Bu hal, evlilikte aynıyla tezahür eder. “Bu dünyaya köle olmaya gelmedim!” diye bayrağı çeken eşler, belki televizyonun, belki de sigaranın kölesidir...

Bir arkadaşım dikkatimi çeken bir şey söylemişti evliliğiyle ilgili: “Maaşımı alınca hanıma ihtiyaçları için para veririm. Eşimin yapabileceğim bütün isteklerini içtenlikle yaparım. Benim için önce o gelir. Kendi kültürüm ve aklımla bu yolu seçtim. Aynı şeyi eşimden beklemiyorum. 
Amma karşılığını da alıyorum. Huzurum için bu metot yeterli.” Bu arkadaş evliya değil, sıradan bir memurdu. “Aldığım eşyaya gözüm gibi bakarken, eşime gözüm gibi bakmamak olur mu?” derdi.

Başka bir aile ile sohbet ederken dediler ki; “Anne babamızın evlilik hayatında şahit olup da beğenmediğimiz yönlerini kendi evliliğimizde yapmadık. Çevremizdeki beğenmediğimiz evliliklerden ibret aldık. Beğendiğimiz evli çiftleri de taklit ettik.” “Maşallah, ne kadar güzel…” dedim. Bu metodu ben de kendi evliliğimde uyguladığımı fark ettim. Mesela annem babam ümmiydi. Ben evlenir evlenmez kütüphane kurdum. Annem babam fakirdi. Ben başkasına muhtaç olmamak için hâlâ çalışıyorum. Eşimin ağlamaması için ne gerekiyorsa yaptım…

Bir erkek evine, eşine kavuşmanın heyecanıyla gelir. Hanım da eşinin tebessüm eden yüzünü görmek ister. Erkek de, hanım da 80 yaşına da gelse birbirinden ilgi bekler.
Eşler iyi bir hizmetçi, iyi bir aşçı, iyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir evlat olabilir amma iyi bir eş olmak, sanattır…


Hekimoğlu İsmail

Kolesterol ile ilgili bilinmesi gerekenler



Yüksek kolesterol; diyet, egzersiz ve gerektiğinde ilaç kullanımı ile kontrol altına alınabilecek bir sorundur.

İlaç kullanımındaki en önemli yanlış; sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınmasıdır. Çünkü kolesterol ilaçlarının gereksiz kullanımı, hasta için zararlı olabilir. Memorial Şişli Hastanesi Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Servet Öztürk, yüksek kolesterol ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Kolesterol vücut için gerekli

Kolesterol; vücutta karaciğer tarafından birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan, hormonlarda ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynayan yapı taşıdır. Kolesterolün olmaması halinde; sinir ve sindirim sistemi ile cinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir. Özellikle çocukluk çağındaki beslenme kolesterolden zengin olmalıdır. Özellikle bu dönemdeki kolesterol eksikliği gelişme bozukluğu ve zeka geriliğine yol açabilir. Ancak sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması çok önemlidir.

Kolesterol değerleri kişiye göre değişir

Kolesterol değerlerinin kabul edilebilir ölçülerde olması kişinin özelliğine göre değişir. Kalp hastalığı kanıtlanmış kişilerde, kötü huylu kolesterol (LDL) değeri 100'ün altında olmalıdır. Kalp hastalığı olmayan ancak yüksek risk faktörleri olan kişilerde de LDL değerinin 130'un altında olması hedeflenir. Kalp hastalığı olmayan ve risk faktörleri bulunmayan kişilerde HDL 60 veya üzerindeyse, LDL değerini 130'un altına indirmek gerekli değildir. Kolesterolün; iyi huylu (HDL), kötü huylu (LDL) ve alt grupları vardır. Bunların seviyeleri ve birbirlerine oranı hastalık gelişiminde belirleyicidir. En önemli damar sertliği nedeni, HDL'nin düşük LDL'nin yüksek olmasıdır. Pek çok parametre içinden en sık söz edileni LDL seviyesidir. Ancak kişinin total kolesterolü yüksek bunun yanında HDL'si de yükse kse, LDL için tedavi gerekmeyebilir.

Yüksek kolesterol kontrol altına alınmalıdır

Kolesterol seviyesinin artışı, damar sertliği ve beraberinde kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlar. Kolesterolün uygun seviyeye düşürülmesi, damar sertliğinin kontrol altına alınmasında önemli bir yarar sağlar. Damar sertliği yalnızca kalp damar hastalıklarında değil; beyin, bacak, böbrek ile vücuttaki bütün damarlarda hasar oluşumuna yani damar tıkanmasına yol açabilir. Yüksek kolesterol tedavisinde hasta laboratuvar testleri ile birlikte kardiyoloji uzmanı tarafından yakın takipte olmalıdır. LDL değerinin düzeyi, olması gereken kolesterol seviyesinde belirleyicidir. Tedavide ideal olarak hedeflenen LDL'nin bypass olan veya koroner anjiyoplasti geçirenlerde, diyabet hastalarında ve 65 yaşın üstünde olan kadınlarda 100'ün altına düşmesidir. Bypass veya koroner anjiyoplasti geçiren hastalarda son yıllarda 80 hatta 70'e kadar düşürülmesi tavsiye edilmektedir.

Yaşam tarzı değişikliği yeterli değilse ilaç gerekebilir

Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Ancak bu durum kolesterolü normal seviyede olan kişiler için geçerli değildir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Bu olmadan uygulanacak ilaç tedavisi iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının da binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.

Film Tavsiyesi : My Name Is Khan Hint filmi


 Başrol de Shahrukh Khan ve Kajol Devgan oynuyor.
Filmin konusu;
Asperger sendromu hasta çocuk annesiyle küçük bir kasaba da hayatını sürdürürken yıllar sonra annesini kaybeder ve Amerika'ya abisinin yanına gider.
Aslın da Amerika'ya giderken tek bir amacı vardı o da Amerika başkanına Benim adım Khan ve ben terörist değilim. 
Soyadı Khan olan Rizwan Müslüman olup da terörist olmadığını sadece başbakana söylemek isterken zorlu yollardan geçerek tüm dünyaya duyurur.
Havalanın da ön yargı küpü insanlar ondan şüphelendi ve polislerden biri onu sorguya aldı 
cevaba çok gülen adamın film sonunda başbakanın yanında ki Rizwan Khan'ı görünce ki ifadesi görülmeye değer.
Rizwan Khan (ama Khan genizden olacak Kığan gibi :) Amerika'ya gidince orda bir kozmetik şirketinin pazarlama elemanı olarak işe başlar abisi şirketin müdürü idi sanırım.
Böyle dobra satıcılar nadir görülür ürünlerinin güzeleştirmeyeceğini de hep vurguluyor:)
Bayan güzellik salonlarından birinde Mandira ile tanışır ve gördüğü an aşık olur.
Mandira eşi ile ayrılmış bir çocuk sahibi genç bir kadındır Rizwan'ın hayatına girmesi ile pek çok şey değişir.
Annesinin sözlerini kendine felsefe edinen adam doğrudan şaşmamak adına sürekli bu sözleri anımsadı.
İnsanlar Zenci, beyaz, İngiliz, milliyetçi, liberal, Müslüman, Hristiyan diye ayrılmaz.
İnsanlar sadece ikiye ayrılır. İyi İnsan- Kötü insan.
Ya iyisindir, ya da kötü. Hepsi bu kadar. İyi bir insan olmak için çabala. İyi bir Hint'li olmak için değil.
Bu repliğe bayılmıştım çok romantik :)
Eğer bana bu şehir de daha önce hiç görmediğim bir yer ve ya bir şeyler gösterirsen benimle evleneceksin.
Adam öyle bir şey gösteriyor ki kadın benimle evlen diyor. (anlatılmaz izlenir)
Filmin en iyi repliklerinden birisi de budur.
-Başkanla yemek 500 dolar
Khan: o kadar param var
-Hangi kilisedensiniz?
Khan: kilise mi ?
-Evet sadece Hristiyan olanlar katılabilir tatlım.
Khan: Tatlım ? ama yardım tüm Afrikalılar için toplanıyordu.
-Hristiyan olanlar için tatlım.
Khan: Tamam tatlım o para da Hristiyan olmayan Afrika'lılar için kalsın.
Rizwan Khan'ın  yengesi ilk başlar da başını istemeyerek açsa da sonunda direnişe yeni bir başlangıç yapıyordu.
Bir süredir kendi içim de mücadele veriyordum. Kendi kimliğimi neredeyse unutmuşken nasıl olur da sizlere kimlikten söz edebilirdim ki ?
Bu başımda ki eşarp sadece benim dini kimliğim değil bu eşarp benim varoluşumun bir parçası..
****
Rizwan Khan Müslüman olduğu için eşinin çoçuğu okulda bir çok sıkıntılara maruz kaldı ve öldürüldü bu Mandira'yı derin bir hüzne soktu ki eşini bile görecek hali yoktu onun yüzünden olduğunu söyledi ve gitmesini istedi. Rizwan Khan' Khan gider.
Yolu bir Hristiyan kasabasına düşer orada bir anne ve oğulun evine sığınır beraber vakit geçirip çok eğlenirler kilisede ilahiler söyleyip üzüldüler ağladılar güldüler.
İyi her yerde iyidir felsefesi ile onlarla dost oldu ve yoluna devam etti bir tren yolculuğu sırasında bir çiftle karşılaştı ve mola da namaz kılmak isteyince onlar bunun uygun olmayacağını söyledi.
Yine de cesurca namazını kılmaktı Müslümanlık.
Yoluna devam eden Khan sonunda başbakanın mitingini bulur ve başka arabadan inmeden adım Khan ve ben terörist değilim der.
''MY name is Khan I'm not Terörist''
herkes adam terörist başkanı öldürcek vurun bu adamı yakalayın replikleri ile ortalığı çalkaladı.
Yanlız genç bir gazateci tuhaf deyip hikayesini araştırdı bu arada Khan tutuklandı.
Ve Rizwan Khan'ın suçlu olmadığını müslüman bir muhabir hayatını araştırarak haberini yapar bunu öğrenen En zenginler müslüman Hristiyan profesörler herkes Rizwan khan görüşmek istiyor Mandira bile hatta Rizwan Khan serbest bırakıldıktan sonra Khan Mandira'nın onu aradığını bile bile daha vaktim var Mandira deyip geçiyor. 
Ve bir Tren istasyonunda tv de daha önce ona evlerini açtıkları Hristiyan kasabasının zor durumda olduğunu ve onlara yardım etmek zorunda olduğunu fark ettikten sonra  yola koyuluyor.
Ve bunu haber alan gazeteciler de oraya gitti ama elleri dolu erzaklarla gitti. 
Mücadelesini izleyen milyonlar da oraya akın etti.
Başbakan Rizwan'a ne zaman istersen beni arıyabilirsin dedi.
- Tamam o zaman cep numaranızı alabilir miyim ? dedi.
Mandira çocuğunu kaybetmenin verdiği üzüntü ile azıcık buruk olsa da Rizwan oğlunun babasının Terörist olmadığını müslümanların terörist olmadığını tüm dünyaya duyurmanın verdiği mutlulukla sona erdi. 
Biraz acele olduğu için bir kaç video ve gif hatta replik eksik oldu.
    Şiddetle tavsiye ediyorum 

ALINTIDIR, SEVEREK İZLEDİĞİM BİR FİLMİ.
VAKTİNİZ VARSA MUTLAKA İZLEYİN

Sizin En Hayırlınız…


saitBir sözü, kendi zamanından kopuk olarak anlamaya çalışırsanız, o sözü ya anlayamazsınız veya yanlış anlarsınız. Bu söz, bir Hadis olsa da sonuç değişmez.
İslam coğrafyasının en çok yanlış anladığı Hadislerden birisi de, ‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir’ hadisidir.
Bütün Kur’an öğretimi kitaplarının başında bu Hadis yazılıdır. Bu hadisi nasıl anlamışsak öyle uyguluyoruz. Bizim anladığımız biçim, ‘Sizin en hayırlınız Kur’an okumayı öğrenen ve öğretendir’ şeklindedir.
Ancak bu Hadisin böyle bir mesajı olduğunu iddia etmek, dini ve peygamberi yanlış algılamak/anlamak anlamına geliyor.
Peygamberimiz bu cümleyi kurduğunda, karşısında ki insanların hepsi Kur’an okurken ne söylendiğini anlıyordu. Elif cüzü kitapları ile bir Kur’an’ı yüzünden okuma seferberliği başlatmadı sahabe, bu Hadisi duyduğunda. Zaten hadisin verdiği mesaj bu değil.
‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ın verdiği mesajları anlayan / okuyan ve Kur’an mesajlarını / yaşam biçimini / ahlak öğretilerini öğrenen ve öğreteninizdir’ anlamına geliyor ‘Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir’ Hadisi.
Bu Hadisin verdiği mesajı doğru anlayan herkes, Kur’an’ın verdiği mesajları anlama gayreti içerisine girmeli. Anlamak yetmez, yaşamalı. Yaşamak yetmez, başkalarının da anlayıp yaşaması için gayret etmeli.
Bir konferansımda ‘Bu mübarek günler vesilesiyle daha çok Kur’an okuyoruz. Bu sefer birlikte Meal Mukabelesi yapmanızı tavsiye ederim’ demiştim.
Değer verdiğim bir büyüğüm “Sen herkese ‘Meal – Tefsir okuyun’ diyormuşsun!” dedi.  Sonra da, “Meal okuyun deme! Tefsir okuyun de!” diye devam etti.
Sadece meal okuyarak İslam’ı anlamaya çalışan birçok insanın yaşadığı sapmalardan bahsetti. Söylediklerinde haklılık payı elbette vardı. Özellikle 1980 İran devriminden sonra, devrimden etkilenen bazı gruplar kendilerince yaptıkları bazı yorumları, din gibi anlattılar.
Geçmiş yıllarda, okudukları meallerle sıkıntılar yaşamış / yaşatmış insanların varlığı, bugünün gençlerine “Meal okumayın!” demeyi gerektirmez. Herkes aynı hataları yapacak değil. Beni samimi duygularla uyaran büyüğüm, geçmiş yıllarda yaşadığı sıkıntılara takılmıştı.

Herhangi bir meali birkaç kez okuyarak Kur’an’ı anladığını sanmak elbette hatadır. Ancak bu hatanın telafisi ‘Meal okumayın!’ demek olmamalı. Meal okuma usulü hakkında bilgi verip, Meal okumaya teşvik etmenin daha doğru bir yönlendirme olduğunu düşünüyorum.
‘Arapça bilmiyorsanız meal okumayın!’ veya ‘Kur’an’ı anlamak için önce Arapça öğrenmek gerekiyor’ tespitlerine de katılmadığımı söylemem gerekiyor. Şayet Arapça bilmek Kur’an’ı anlamak için yeterli olsaydı, Kur’an’ı, Arapça konuşan ülkelerde yaşayan insanlardan daha iyi anlayan olmazdı.
Düşünün diyor Allah!
Alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa’nın içinde olduğu bir topluma inen Kur’an, defalarca “tefekkür edin, düşünün, olaylar arasında bağlantı kurun, akledin” diyor. Demek ki Arapça bilmek, Arabistan da yaşamak değil, Peygamberimizin yaşadığı dönemde yaşamış bir sahabe bile olsanız, ilahi kelamla muhatap olan herkes gibi, okuduklarınız üzerine düşünmeye davet ediliyorsunuz.
Anlamadığınız bir metin üzerine nasıl düşüneceksiniz? Ne dediğini anlamadan, hayata dair verdiği mesajı bilmeden düşünemezsiniz. Düşünmek için anlamak, anlamak için Meal okumak zorundasınız.
Mesaj aynı algı farklı!
Meal veya Tefsirler, bir ay’da, bir kerede, bir okumayla anlaşılabilecek bir kitap değildir. Her okuduğunuzda yeni keşifler yapıyor, ‘bunu daha önce fark etmemiştim!’ diyorsunuz.
Mesaj aynı mesaj, ancak sizde oluşturduğu algı, her seferinde daha farklı daha net daha berrak hale geliyor. Değişen mesaj değil, gelişen sizin algınızdır aslında. Yirmi yaşında bir gencin Kur’an Meali okurken dikkatini çekenlerle kırk yaşında bir insanın dikkatini çekenler aynı olmuyor. Hatta yirmili yaşlarda okuduğunuz Kur’an mealinde altını çizdiklerinizle kırk yaşında okuduğunuz Kur’an mealinde altını çizdikleriniz bile aynı olmuyor.
Mesaj aynı mesaj, kitap aynı kitap, okuyan kişi aynı kişi fakat farklı mesajlar dikkat çekmeye başlıyor. Bu süreci birçok arkadaşım gibi bende yaşadım. Yirmi yıl önce okuduğum mealde altını çizip kenarı not aldıklarımla, bugün altını çizdiklerim aynı değil.
Benzer bir süreci, Hz. Ömer’in hayatını okurken yine yaşadım. Yirmi yıl önce Hz. Ömer’in hayatını okurken dikkatimi çekenlerle, bugün Hz. Ömer’i okurken dikkatimi çeken olaylar aynı olaylar değil. Hz. Ömer aynı Ömer… Ancak değişen benim algım ve bakış açımdır.
Kur’an’a yol sormalı
Allah isteseydi Kur’an’ı 23 senede değil 23 saniyede hatta 23 salisede indirir, aynı hızla Peygamberine ezberletirdi. Allah’ın gücü buna yetmez mi? Yeter elbette. Ancak Allah bunu yapmadı. 23 yıl gibi bir sürece yaydı. İndirdiği ayetlerin önemli bir kısmını, o günlerde yaşanan olaylar sonrası Peygamber ve ashabına cevap vermek ve yol göstermek için indirildiğini de biliyoruz.
Buradan çıkartılacak birçok ders var. Hayata dair sıkıntılarla karşılaşınca, soru sorulup cevap aranacak en önemli kitap, Kur’an olmalı. Yolumuzu kaybedince yol soracağımız kitabımız olmalı Kur’an. Biz Kur’an’a yol sormadan, Kur’an bize yol göstermez.
Fudayl b. İyaz’ı n o muhteşem tespiti ile bitirelim: “Kur’an kendisiyle amel olunmak için indirildi, insanlarsa onu okumayı amel edindiler.”

Sait Çamlıca

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Gebeliği engelleyen faktörler


Prof.Dr. Bülent Tıraş gebeliği engelleyen faktörleri anlatıyor...


Hamile olmak için, yumurtlama ve döllenme gibi karmaşık süreçlerin doğru çalışması gerekir. Anne olmak isteyen bir da ilk bakılacak durum adet düzenidir. Gebeliği engelleyen faktörlerden biri olan yumurtlama bozukluklarında altta yatan nedenler yaralanma, tümörler ve aşırı egzersiz olabilir. Buna ek olarak, bazı ilaçlar da yumurtlama bozuklukları ile ilişkili olabilir. Adetin düzenli oluşu o da yumurtlama ile ilgili bir problem olmadığının ispatı olabilir.
Beyinde bulunan hipofiz bezinden gelen uyarı ile fsh denilen bir hormon uyarılır. Bu uyarı ile yumurta büyür ve ardından çatlar. Günümüz larında genel olarak rastlanan problemlerden biri olan ovulasyon sorunu; yumurtlamanın çoğu zaman düzensiz olması ya da hiç olmaması manasına gelir. Bu durumda hastaya mikroenjeksiyon yani tüp bebekyöntemi tavsiye edilebilir. Eğer bu durum mevcut değilse Gebeliği engelleyen diğer sorunlara bakılması gerekmektedir.

Tüplerin Tıkalı Olması

Gebeliği engelleyen faktörlerden biri de tıkalı tüplerdir. Tüpler spermle yumurtanın bir araya gelmesi için fonksiyonel bir organdır. Kadında iki fal lop tüpü bulunmaktadır. Her fallop tüpü uzunluğu 10–13 cm (4–5 inç) ve çapı 0,5–1,2 cm (0,2–0,6 inç) dir. Erkek ve beraber olduğu vakit, spermler rahim kanalı ağzı ile rahim içine ardından tüplerin içine gelir. Bir tıkanıklık söz konusu ise bu birleşme gerçekleşemez. Bu sebeple bir gebelikte söz konusu olamaz.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, enfeksiyonlar, endometriosis, geçirilen dış gebelikameliyatları, geçirilen cerrahi operasyonlar tüpleri tıkanmasına neden olmakta ve gebeliğin normal yolla gebeliği engelleyen faktörlerdendir. Endometriozis veya pelvik inflamatuar gibi üreme bozukluklarından mustarip lar fal lop tüpü tıkanıklığı açısından daha büyük risk altında olabilir.
Karın boşluğu iltihabı da fal lop tüplerinin tıkanıklığına yol açabilir. Bu halde, gebelik oluşamayacağı için hastaya tüp bebek tedavisi önerilmektedir.

Çikolata Kistleri

Kadın doğum kliniklerinde çok sık rastlanan kistlerin başında çikolata kistleri gelir. Gebeliği engelleyen faktörlerden biri de çikolata kistleridir. Bu rahatsızlık doğurganlık yıllarında birçok ın başına gelmektedir. Rahim duvarını kuşatan, rahim zarı olarak da adlandırılan tabakaya endometrium denir. Endometriumun yalnızca rahim iç duvarında bulunması gerekmektedir. Bu hastalıkta endometrium, uterus iç zarı tabakasında özellikle yumurtalıklarda karın iç zarında da bulunduğu zaman, her regl döneminde regl kanamasıyla beraber, regl kanı vajina ve rahim ağzı yoluyla dışarı atılırken içinde endometrium tabakası olduğu için onlarda da kanama olur. Bu kanamalar birikerek özellikle yumurtalıklarda küçük kistler oluşmasına sebep olur.
Her adet dönemi ile bu doku büyür. Özellikle infertilite nedeniyle gelen, adet gördüğünde ağrısı fazla olan hastalarda, cinsel birliktelik sırasında ağrısı olan hastalarda çikolata kistine fazlasıyla rastlanmaktadır. Eğer kist 4 cm den büyükse ameliyat kararı verilir. Ameliyat olunsa bile çikolata kistinin tekrarlama olasılığı vardır. Eğer hasta bu şekilde hamile kalabilirse çikolata kisti önemli ölçüde gerilemektedir. Fakat çikolata kisti bulunan hastalarda gebelik şansı düşüktür. Bu nedenle hastalar tedavi sonrasında hala bebek sahibi olamamışsa tüp bebek merkezine yönlendirilmektedir.

MANİDAR DEĞİL Mİ?

Ramazan’da sigarayı bırakabilirsiniz


ramazan-sigara

Ramazan’da sigarayı bırakabilirsiniz

Sigara içen ve oruç tutan kişiler için Ramazan ayı bulunmaz bir fırsat değerinde. Çünkü Ramazan ayında yaklaşık 17 saat tutulan oruç, aynı zamanda sigara içmeyi de önlemektedir. Bu uzun sürede sigara içmemeye sabretmek, hiç şüphesiz irade işi olup, sigarayı bırakmak isteyenler için de önemli bir sınavdır.
Çünkü sigara ile ilişkilendirilecek birçok davranış da değişikliğe uğradığından, oruç tutarken sigarayı bırakmak kolaylaşır. Oruçluyken çevredekiler de sigara içmeyeceği için, kişiler sigara içme uyarısı almazlar ve kendilerini psikolojik açıdan daha iyi hissederler.

İftardan sonra sigara isteğini bastırmak için öneriler

- Yavaş yavaş su içilmelidir. İftar ile sahur arasında 2 – 2,5 litre sıvı (su, ayran, komposto) tüketilmelidir.
- Sigarayı hatırlatabileceği için kahve ve çaydan uzak durmalı; onun yerine ıhlamur, bitki ve meyve çayları içilmelidir.
- Sigara içilmeyen ortamlarda bulunulmalıdır.Aile ve çevreden sigarayı bırakma konusunda destek alınmalıdır.
- Yürüyüş yapılmalıdır.
- Sigara içme konusunda yoğun istek duyanlar salatalık, elma, havuç gibi kalorisi düşük yiyecekler tüketmelidir.
- Kişiler, sigara içmeme konusunda kendi kendilerine telkinlerde bulunmalıdır.
- Dikkat dağıtacak bir uğraş edinilmelidir.
- Her şeye rağmen halen yoğun sigara içme isteği varsa, nikotin pastili ya da sakızı, nikotin bandı kullanılabilir.

Oruçtan sonra ilk içilen sigara damarları daraltıyor

Orucu takiben içilecek ilk sigara, damarlarda daralma ve sertleşmeye, tansiyon yükselmesine ve kalp atışlarının hızlanması gibi olumsuz durumlara neden olur. Neticede kalp krizi, inme meydana gelebilir.

Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır

Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır. Oruçla birlikte sigara, çakmak, ağızlık, kül tablası sizden uzak olacak ve size sigarayı hatırlatmayacaktır. Bu dönemde kendinize telkinde bulunarak, sizi hasta edecek şeylerden uzak kalmaya çalışmalısınız. İlk günler zor olsa da rahatlığı hissettikçe, sigaraya karşı daha dik duracaksınız. Ramazanda sigarayı kesin olarak bırakmak isteyenler, bir uzman kontrolünde Nikotin Replasman tedavisi olabilirler.

Oruç tutarken sigara isteğini bastırmak isteyenler için birkaç öneri

- Kısa bir yürüyüş yapmak, ortam değiştirmek, bahçede çalışmak,
- Kitap, gazete okumak gibi sakinleştirici bir aktiviteyle meşgul olmak,
- Stresten uzak durmaya çalışmak,
- Deniz kenarında zaman geçirerek zihnen rahatlamak,
- Derin derin nefes alarak, yavaş yavaş 10 kez nefes alıp vermek (burundan alıp ağızdan vermek şartıyla),
- Önce 200′e, ardından 250′ye kadar saymak.

Oruç tutarken sigaranın etkilerini gidermede beslenme önemli rol oynuyor

Sigara içenler orucu sigara ile açarsa, sigaradaki nikotinle damarlara ”daral” komutunu vererek, ölüme davetiye çıkarmış olurlar. Sigara asla aç karnına içilmemelidir. Oruç bir çorbayla açılmalı, takiben biraz dinlenmeli, sonrasında yemeğe devam edilerek masadan hafif ve az yemek yiyerek kalkılmalıdır. Mide asla çok doldurulmamalıdır. Mümkünse hiç sigara içilmemelidir. İçilecekse yemekten bir süre sonra içilmeli, ancak üst üste içmekten kaçınılmalıdır.

21 Temmuz 2013 Pazar

Evimizde kullandığımız renkler bizi nasıl etkiliyor



Bilim adamları renklerin ruh hali üzerindeki etkisini kanıtladı. Yapılan çalışmalarda araştırmacılar renklerin sinir sisteminin emosyonel uyarılmadan sorumlu bölümlerini direkt olarak etkilediğini söylüyor.
Gözlerimiz bir renge odaklandığında beynimizden, bizi fiziksel ve duygusal seviyede etkileyen çeşitli kimyasallar salınıyor.
Renkler ve Psikoloji üzerine çalışmalarda bulunan Uzman Psikolog Ayben Ertem; "Yaşam alanlarımızda hangi renkleri, hangi kombinasyonlarla ve ne yoğunlukta kullandığımız; renklerin beynimizde gerçekleştirdiği tetiklemelere paralel olarak yaşam kalitemizi etkiliyor" diyor.

Çocuklarımızın mutluluğu için

Sarının çocuk odalarında çok yoğun olarak kullanılmaması gerektiğine dikkat çeken Ertem; "Yapılan çalışmalarda yeni doğan bebeklerin odalarında sarı yoğun olarak kullanıldığında o bebeklerin daha fazla ağladığı görülmüş.
Kırmızı, mavi ve sarının birbirleriyle uyumlu kullanımı bir erkek çocuğu odası için ideal olacaktır.
Öte yandan yeşiller, eflatunlar ve yine açık mavi ve açık sarının yeşil ile uyumlu kullanımı kız çocukları için çok feminen, sakin ama bir o kadar da canlı olacaktır.
Ayrıca hiperaktivite bozukluğu olan çocukların bulunduğu ortamlarda yoğun kırmızı kullanılmaması gerekir çünkü tetikleyici özelliğe sahiptir" diyor.

Yatak odalarında mor kullanımı uykuya rahat geçiş sağlıyor, pembe sakinleştiriyor

Mesela pembenin rahatlatıcı ve sakinleştirici bir etkisi var. Amerika'da bazı hapishanelerde ya da psikiyatrik hastanelerde renk terapisi uygulanıyor; şiddet uygulayan suçluları ya da hastaları sakinleştirmek için bazı hücreler ya da odalar pembeye boyanıyor. Pembe enerjiyi boşaltan ve sakinlik veren bir renktir. Mor ve tonları ise sakinlik ve dinginlik verir. Yatak odalarında belirli bir ölçüde kullanımı rahat uykuya geçmemizi sağlar.

Kilo probleminiz varsa maviye yönelin

Kırmızı ve turuncu tonlarının iştah arttırıcı renkler. Bu renkler çabuk ve hızlı yemek yemeği ve bir an evvel kalkmayı sağlatabilir.
Öte yandan özellikle turuncu, dozunda kullanılırsa sosyalleşme ve sohbet etmeyi sağlatan bir renk olduğu için yemek odaları ve büyük mutfaklarda kullanılabilir.
Mavi rengin iştahı bastırdığına ve nabzı düşürdüğüne yönelik çalışmalar var, dolayısıyla mavi ve tonları da kilo sorunu olanların mutfakta kullanacağı renkler olabilir. Hatta buzdolabının üstüne mavi renkli magnetler asın, bu sizi buzdolabından uzak tutacaktır" şeklinde tamamlıyor.

Cam Silmenin Püf Noktaları




Zamanımızda o kadar çok aparat ve deterjan çıktı ki cam silmek için. Bana kalırsa hepsini bir kenara bırakın. Bir kovaya sıcak çeşme suyu doldurun sıcak olması işinizi daha da kolaylaştıracaktır Eğer deterjansız olmaz diyorsanız ön temizlik açısından başka bir kovaya sıvı deterjan döktüğünüz bir su hazırlayabilirsiniz. Ancak son olarak mutlaka saf su ile silin. Kurulama bezi olarak mikrofiber bezler tercih edilirse hem cam yüzeyinde pamukçuklar kalmayacak hemde sonuç mükemmel olacaktır
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...